Günümüzde bireylerin toplumsal normlar ve beklentilerle uyum sağlama çabası, bireysel kimliklerin yeniden şekillenmesine neden olmaktadır. Her insan, içinde yaşadığı toplumdan onay almanın ve kabul edilmenin peşindedir. Ancak bu onay arayışı, birçok bireyi kimliğinden uzaklaştırmakta ve içsel bir mücadeleye sürüklemektedir. Onay ararken kaybolan bireylerin hikayeleri, toplumun baskıcı yapısı ile bireysel özgürlük mücadelesinin kesişim noktasını anlamamıza yardımcı olur.
Toplumlar, bireylerin davranışlarını, düşüncelerini ve değerlerini şekillendiren kurallar ve normlarla doludur. Eğitim sisteminden aile yapısına, iş yaşamından sosyal ortamlara kadar her alanda bu normların etkisi hissedilmektedir. Birey, sıklıkla bu toplumsal normlara uyum sağlarken kendi iç dünyasında bir çatışma yaşar. Toplumun beklentilerine cevap verme çabası, bireyin kimliğini şekillendiren bir süreç haline gelir.
Özellikle genç bireylerde bu baskı daha belirgin bir hale gelir. Arkadaş baskısı, sosyal medyanın etkisi ve aile beklentileri, gençlerin kendilerini ifade etme şekillerini derinden etkiler. Kendilerini toplumun istediği kalıplara sokarken, içsel benliklerine bir mesafe koyarlar. Bu durum, bireylerin ruhsal sağlıklarını olumsuz etkileyebilir. Kimlik arayışı içinde kaybolmuş bireyler, toplumsal onay almak için çoğu zaman sahte kimlikler geliştirir ve bu durum onları daha fazla yalnızlığa itebilir.
Sosyal medya, bireylerin kimlik arayışında yeni bir boyut kazandırmıştır. İnsanlar, sosyal medyada paylaşımlar yaparak kendilerini ifade etme çabasında iken, aynı zamanda toplumsal onay almak için bir yarışa girmektedir. "Beğeni", "takipçi" sayısı ve yorumlar, bireylerin kendilerini değerli hissetme ölçütleri haline gelir. Ancak bu süreç, birçok bireyin gerçek benliklerinden uzaklaşmasına neden olur. İnsanlar, kendilerini sevdirmek ve toplumun hoşlarına gidecek şekilde sunmak için çaba sarf ederken, bu sefer özgünlük ve içsel tatmin duygusunu kaybetmektedirler.
Bireylerin, sosyal medyada paylaştıkları içeriklerin çoğu, çoğu zaman gerçek hayatta yaşamadıkları ya da hissetmedikleri durumları yansıtır. Bu durum, bireylerin kendi iç dünyalarında bir boşluk hissetmesine neden olurken, aynı zamanda toplumsal onay almanın baskısını artırır. Gerçek hayattaki etkileşimlerin yerini dijital etkileşimlerin alması, duygusal bağların zayıflamasına yol açar ve bireyler daha yalnız hisseder.
Bireylerin toplumla olan ilişkilerinde onay arayışının bu denli ön plana çıkması, toplumsal yapıların değişimini de göstermektedir. Geleneksel normların yerini, bireyselliği kutlayan daha liberal bir bakış açısına bırakması, bireyleri kendi kimliklerini bulma yolunda teşvik edebilse de, aynı zamanda onay arayışını da beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda, bireylerin kendilerini ifade edecekleri alanlar yaratmaları, kendi kimliklerini keşfetme süreçlerini desteklemesi açısından önemlidir.
İçinde bulunduğumuz bu karmaşık dönem, bireylerin onay arayışının bir yansıması olarak kendi şahsi hikayelerini yazdığı bir süreçtir. Kendine ait bir ses bulmak, bu sesin tüm topluma duyulmasını sağlamak, ancak özenle hazırlanmış bir süreç gerektirir. Bireyler, içsel bir özgürlük arayışında kendi gerçekliklerini kabullenerek, toplumun onayından bağımsız bir yaşam sürmeyi öğrenmelidir. Ancak bu sayede, hem bireysel tatmin hem de sosyal yaşamda daha sağlıklı ilişkiler kurmak mümkün olacaktır.
Sonuç olarak, bireylerin onay arayışı, toplumdan bağımsız bir varoluş inşa etmek amacıyla atılacak adımların temeli olmalıdır. Toplumsal normlar ve beklentiler, bireylerin kimliğini şekillendirirken, gerçek bir tatminden çok bir baskı unsuru haline gelebilmektedir. Bireylerin kendi iç seslerini duymaları ve bu sesi toplumla paylaşmaları, sadece kendileri için değil, tüm toplum için olumlu sonuçlar doğurabilir. İçimizdeki sesler, özgürleşmek ve kendimizi bulmak adına atacağımız adımları bekliyor. Onay ararken kaybolmak değil, sevinçle kendi yolumuzu bulmak dileğiyle…