Marmara Denizi, jeolojik yapısı ve sık sık yaşanan depremlerle ünlü bir bölge. Son olarak, 23 Ekim 2023 tarihinde meydana gelen 3 büyüklüğündeki deprem, bölgedeki sismik aktivitenin yeniden sorgulanmasına yol açtı. Bu deprem, yerel saatle 14:30’da kaydedildi ve etkisi kısa süre içerisinde hissedildi. Depremin merkez üssü, İstanbul’a yakın olan Adalar açıkları olarak belirlendi. Peki, bu deprem ne anlama geliyor? Uzmanlar bu konuyu nasıl değerlendiriyor? İşte detaylar!
Marmara Bölgesi, Türkiye'nin en kalabalık yerleşim yeri olmasının yanı sıra, geçmişte büyük depremler yaşamış bir bölgemiz. 1999 Gölcük Depremi, bu bölgedeki sismik riskin ne denli yüksek olduğunu ortaya koymuştu. Son yıllarda ise, Marmara Denizi’nde meydana gelen küçük ölçekli depremler, bilim insanları tarafından dikkatle takip ediliyor.
3 büyüklüğündeki depremler genellikle zarar verici olmamakla birlikte, bu tür sarsıntılar bölgedeki büyük bir deprem öncesinde meydana gelen sismik faaliyetlerin bir işareti olabileceği endişesini de beraberinde getiriyor. 23 Ekim’de yaşanan sarsıntının ardından, birçok kişi sosyal medya üzerinden hissettiklerini paylaştı, bu da halk arasında paniğe yol açtı. Fakat, uzmanlar bu tür küçük depremlerinin normal olduğunu ve büyük bir tehlike oluşturmadığını belirttiler.
Deprem uzmanları, yapılan araştırmalara ve ölçümlere dayanarak Marmara Denizi’nde sismik aktivitenin yakın zamanda daha da artabileceğini öne sürdü. Özellikle, büyük depremler öncesinde meydana gelen bu tarz sarsıntıların, halkın bilinçlendirilmesi gereken bir durum olduğunu vurguluyor. Depremafetlerinin öncesinde veya sonrasında, yer altındaki hareketliliğin arttığına dair veriler mevcut. Bu nedenle, depremden korkmamak, ancak hazırlıklı olmak gerektiği ifade ediliyor.
Marmara Bölgesi'nde yaşayan vatandaşların, acil durum planları yapmaları ve evlerinde güvenli alanlar oluşturmaları büyük önem taşıyor. Ayrıca, deprem sırasında yapılması gerekenler hakkında eğitimler almak da kriz anında panik yapmadan hareket edebilmek için hayati önem taşıyor. Uzmanlar, bu tür eğitimler ile bireylerin davranış biçimlerinin şekillendirilebileceğini, böylece olumsuz sonuçların minimize edilebileceğini belirtiyor.
Sonuç olarak, Marmara Denizi’ndeki 3 büyüklüğündeki deprem, bölgedeki sismik riskin bir yansıması olarak değerlendirilirken, halkın bilinçlendirilmesine yönelik adımların atılması gerektiği bir kez daha gündeme geldi. Her ne kadar bu depremler küçük ölçekli olsa da, büyük bir tehlike öncesinde uyarıcı bir işaret olabilir. Bu nedenle, herkesin depreme hazırlıklı olması ve gerekli önlemleri alması büyük önem taşıyor.