İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun son günlerde gerçekleştirdiği bir konuşmada, Gazze'deki insani durumu eleştirerek "Gazze'de kimse açlıktan ölmüyor" ifadesini kullanması, dünya genelinde büyük tepkilere yol açtı. Ancak bu çıkış, her zaman olduğu gibi kamuoyunun dikkatini gerçeklere ve sayılara odaklamaktan uzak bir tartışmayı beraberinde getirdi. Gazze'de yaşanan insani krizin boyutlarını irdelemek, Netanyahu'nun açıklamalarının arka planını anlamak açısından kritik bir öneme sahip.
Birleşmiş Milletler (BM) ve diğer insan hakları örgütleri, Gazze'deki insani durum hakkında yapılan sürekli uyarılarda bulunuyor. BM tarafından sağlanan verilere göre, bölgede 2 milyon insan yaşamaktadır ve bu nüfusun büyük bir kısmı temel gıda maddelerine erişim konusunda önemli zorluklarla karşı karşıyadır. Rakamlar, günde 8 saatten fazla elektrik kesintileri, temiz suya erişimde yaşanan sıkıntılar ve gıda güvenliği sorunları ile ablukadan etkilenen 1,5 milyon insan bulunduğunu gösteriyor. Özellikle beslenme yetersizliği, çocuklar arasında ciddi bir sağlık sorunu haline gelmişken, Netanyahu'nun bu ifadeleri tüm bulgularla çelişmektedir.
Netanyahu'nun söylediklerinin aksine, Gazze'deki insani durumu değerlendiren birçok bağımsız gözlemci ve kuruluştan gelen raporlar, bu bölgedeki yaşam koşullarını ağır insani kriz olarak tanımlıyor. UNICEF'in raporuna göre, bölgede her üç çocuktan biri yetersiz beslenmekte ve sağlık kuruluşları, artan hastalık oranları karşısında büyük bir baskı altındadır. Bu durum, İsrail'in Gazze'ye uyguladığı ambargolar ve sürekli çatışmalarla daha da derinleşmektedir.
Yaşanan insani krizin yanı sıra, Gazze'deki sıradan insanların tanıklıkları da durumu daha da çarpıcı kılmakta. Gazze'de yaşayan Maria adlı bir anne, “Çocuklarımın ne yiyeceğini bilmediğimden korkuyorum. Marketlere gidiyoruz ama raflar boş. Hükümet bize gereken yardımları ulaştıramıyor” diyerek yaşadığı gerçeği gözler önüne seriyor. Diğer tanıkların ifadeleri de benzer bir karamsarlıkla dolu; birçok insan, temel ihtiyaçlarını karşılamakta ve hastalıklarla mücadele etmekte zorlandıklarını dile getiriyor.
Netanyahu'nun açıklamaları, Gazze'deki durumu basit bir şekilde göz ardı etmekle kalmıyor. Aynı zamanda, bölgedeki insanların yaşadığı zorlukları minimize ederek, mevcut durumu siyasi bir söylem aracı olarak kullanma çabasını da ortaya koyuyor. Oysaki, uluslararası toplum ve insani yardım kuruluşları, Gazze'deki mevcut durumu iyileştirmek için çaba harcamaya devam ediyor. Bunun yanı sıra, Filistinlilerin yaşadığı ciddi sıkıntıları görmezden gelmek yalnızca durumu kötüleştirmekle kalmıyor, aynı zamanda çatışmaların daha da derinleşmesine zemin hazırlıyor.
Netanyahu'nun bu tür söylemleri, uluslararası arenada eleştirilere neden olduğu gibi, aynı zamanda İsrail’in politikalarını sorgulayanlar için bir fırsat yaratıyor. Gazze’de yaşanan insani kriz, Netanyahu’nun güncel politikalarının bir yansıması olarak değerlendirilirken, bu bölgedeki insanlara daha fazla yardım ulaştırılması çağrısı giderek büyümekte. Kısacası, Netanyahu'nun Gazze'deki durumu ele alışı yalnızca bir yönü yansıtırken, gerçekler ve istatistikler derin bir uyumsuzluk sergilemekte. Bu konuda atılacak adımlar ise uluslararası toplumun ve insani yardım kuruluşlarının sorumluluğunda.
Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda, Netanyahu'nun ifadeleri, yalnızca bir devlet adamının beyanları değil; aynı zamanda Gazze'deki insani krize dair daha geniş bir anlayış ve duyarlılık geliştirilmesi gereken bir çağrıdır. Gazze'deki insanların yaşadığı acıları ve sorunları görünmez kılmak yerine onlara ses vermek, tüm taraflar için daha sürdürülebilir bir barışın temellerinin atılmasına yardımcı olacaktır. İnsanların, sadece rakamlar üzerinden değil, gerçek yaşam hikayeleri aracılığıyla duyulması ve anlaşılması gereken bir durumdayız.